Sosyolojik Açıdan Kahve Kültürü

Kahve dünyanın birçok farklı bölgesinde sevilen ve değer verilen önemli bir içecektir. Bununla birlikte, yıllar içerisinde günlük yaşamın ve sosyal hayatın bir parçası haline geldi. Nesiller boyu kahveye ilişkin yaşayan ve yaşatılan gelenekler, kahvenin toplumsal hayattaki etkileri ve ona ait ritüeller ve seremoniler kahveyi aynı zamanda kültürel bir öge haline getirdi. Bu açıdan baktığımızda, kahve içmek sadece ‘kahve içmek’ değildir, bu eylemin törensel bir yönü ve sosyolojik açıdan bir değeri vardır. Ünlü sosyolog Anthony Giddens da tam bu noktaya değinip kahve kültürünün sosyolojik açıdan değerlendirmesini yapıyor.

Kahve Kültürünün Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi
Anthony Giddens, kahvenin salt bir içecek olmadığını vurgular çünkü kahve toplumsal etkinliklerin bir parçası olmakla beraber kimi zaman da onların var olmasına yol açan simgesel bir değerdir. Buna ek olarak Giddens, kahve içmenin geleneksel boyutunun salt kahve içmekten daha önemli olduğunu söyler. Bu durumu şöyle örneklendirmek mümkün, kahve içmek için bir araya gelen insanlar kahve içme eyleminden çok, sohbet etmek ve bir araya gelmiş olmakla ilgilenir.
Bizim kültürümüzdeki ‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır’ sözü, kahvenin toplumsal etkileşime ne denli katkıda bulunduğunu gözler önüne seren en önemli kanıtlardan birisidir. Yine bizim kültürümüzde yer alan fal bakma ritüeli, insanların içlerini birbirlerine açmasını sağlayarak rahatlamalarını ve aralarındaki duygusal bağın kuvvetlenmesini sağlar. Bütün bunlardan hareketle, kahve içmenin insanlar arasındaki etkileşimi arttırıp onları birbirine yaklaştıran törensel bir uygulama olduğunu söyleyebiliriz.

Kahve ve Kahve Kültürü Tarihçesi
9. yüzyılda Etiyopya’da keşfedilen ve 14. yüzyılda içecek olarak tüketilemeye başlanan kahve ilk keşfedildiği dönemlerde ‘çekirdeğinin çiğ bir şekilde yenmesi’ şeklinde tüketilmekteydi. Dünya üzerinde bir ‘kahve kültürü’ oluşması ise kahvenin tüketimi ‘içmek’ üzerine evrildikten sonra olmuştur.
Afrika’dan Orta Doğuya oradan da Avrupa’ya yayılan kahve, Osmanlıya 1517 yılında, Yemen Valisi Özdemir Paşa sayesinde girmiştir. Başlarda sadece sarayda paşalara ve onların konuklarına ikram edilen kahve sade şekilde tüketilirdi. Kahve içilmeden önce su ile ağız temizlenir ardından Türk lokumu yenir ve kahve içilirdi, böylece kahve de tatlandırılmış olurdu.

Kahvenin, sarayın ardından halk arasında da yayılmaya başlamasıyla kısa zaman içinde sayıları yüzlere ulaşan kahvehaneler kendisinin alt türlerini yaratıp insanların sosyalleştiği mekânlar haline geldi. Osmanlıdan Avrupa’ya geçen kahve, orada da bu tür kahve tüketilip sosyalleşilen mekanların açılmasıyla yavaş yavaş kendi kültürünü oluşturmaya başladı. Günümüzde uluslararası franchise’ları olan Starbucks, Gloria Jean’s ve Costa Coffee gibi kahve zincirlerinin zamanın kahvehanelerin farklı bir varyasyonu veya devamı olduğunu söyleyebiliriz.
















